İki Terapistin Hikayesi: Ali ve Ayşe’nin Yolculuğu
 
          
												Ali, yeni mezun bir terapistti.
Daha okulunu bitirmeden gelen iş tekliflerinden en yüksek maaşlı olanını kabul etti ve bir rehabilitasyon merkezinde çalışmaya başladı. Çalıştığı ilde terapist olmamasından dolayı şehre terapist geldiğini duyan aileler akın akın çocuklarını terapiye getirdi ve Ali’nin tüm seansları doldu. Ali, çalıştığı vakalarla ilgili tanıyı kendi koyuyor, terapiyi kendi yapıyor ve sunduğu terapinin etkili olup olmadığını ölçmek için izleme çalışmaları yapıyordu. Üniversitede sıkı bir eğitim almış ve yüzlerce saat staj yapmıştı; aslında hocaları ona her şeyi öğretmişti ve artık kendisini geliştirmesine gerek yoktu. Seanslara yeterince hazırlıklı giremiyordu; çünkü seans araları 10 dakikaydı; bu kısa sürede de bir sonraki seans için hazırlık yapmak yerine yaptığı seansla ilgili aileye dönütler ve ev ödevleri veriyordu. Daha birkaç dakika bile dinlenemeden sonraki seans başlıyordu. Üstelik kurumunda işine yarayacak pek materyal de yoktu.
Özetle; ailelerin beklentileri yüksek, Ali’nin donanımı ise yeterli değildi.
Ayşe ise Ali ile aynı okuldan mezun bir terapistti. Bölümü de bir tanıdığı terapistin önerisiyle seçmişti. Üniversiteyi kazandıktan sonra yaklaşık 10 yıllık deneyimi olan bu terapiste gitmiş ve daha iyi bir terapist olmak için neler yapması gerektiğini sormuş ve terapistin söylediklerini de yanında getirdiği not defterine tek tek not almıştı. Terapist, Ayşe’ye “Okuduğu bölümün yatkınlık gerektiren bir yardım mesleği olduğunu, bu yüzden okurken hocalarını iyi dinlemesi gerektiğini, sadece hocalarını dinlemek ve ders geçmenin yeterli olmadığını, alanıyla ilgili bulabildiği tüm kaynakları okuması gerektiğini, mesleğinin ülkemizdeki geçmişinin kısa olduğunu, bu yüzden okuyabileceği kaynak sayısının sınırlı olduğunu, eğer kendini uluslararası standartlarında yetiştirmek istiyorsa İngilizce öğrenmesi gerektiğini, ama İngilizce öğrenene kadar YÖK’e ait Ulusal Tez Merkezi’ne (https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/) üye olup alanıyla ilgili oradaki tüm tezleri bilgisayarına indirip okuması gerektiğini, okurken de önemli bulduğu yerlerin altını çizip tez bittikten sonra bu bölümleri tekrar okuması gerektiğini, öğrencilik dönemindeki boş zamanı hayatı boyunca başka hiçbir zaman bulamayacağını, bu yüzden öğrencilik dönemini daha iyi bir terapist olmak adına değerlendirmesinin yararlı olacağını, bu bağlamda bir yandan tezlerle kendini geliştirirken diğer yandan da normal gelişim gösteren çocukların bulunduğu anaokullarından başlayarak özel gereksinimli çocukların olduğu rehabilitasyon merkezlerine doğru bulabildiği tüm gözlem ve staj imkanlarını değerlendirmesi gerektiğini, yaz tatillerinde kendisinin yanına gelip gözlem ve staj yapmasının faydalı olacağını, okul dönemindeki hafta sonlarında ise okuduğu ildeki bir terapi merkezine takılmasının faydalı olacağını” iletti.


Ayşe, üniversite üçüncü sınıfa geldiğinde alanıyla ilgili tüm tezleri okumuş, İngilizce dilini iyi düzeyde öğrenmiş, terapi merkezinin internet sitesi için makale çevirir hale gelmişti. Enteresan olan ise şuydu: Yaptığı çeviriler terapi merkezinden çok kendisine yaramıştı; çünkü bu çeviriler sayesinde alanıyla ilgili neredeyse tüm literatüre temel düzeyde de olsa hakim olmuştu. Ayrıca çevirisini yaptığı konuların birçoğu sınavlarda soru olarak çıkıyordu ve hiç sınava hazırlanmasa bile neredeyse 70 puan alacak hale gelmişti. Bu başarılarından dolayı ortalaması yükseldi ve hocalarının gözdesi oldu.
Kurucu ile yaptığı görüşme kendisine ciddi anlamda katkı sağlamıştı; İngilizceyi öğrenmiş, terapi merkezinde çalışan terapistleri hafta sonları gözlemlemiş, mesleki olarak takıldığı yerlerde onlardan destek almıştı.
Okulunun bitmesine artık iki yıl kalmıştı; terapi merkezi kurucusunun da belirttiği gibi bir üst seviyeye çıkması gerekiyordu. Bu bağlamda üçüncü sınıfın ara döneminde gözlem yaptığı terapi merkezinin kurucusunun aracı olmasıyla Amerika’da bir klinikte 1 ay staj fırsatı yakaladı. Ailesiyle görüşerek maddi destek alıp Amerika’da bir ay staj yaptı. Bu staj sonunda mesleki bilgilerle birlikte İngilizce’sinin de ciddi anlamda akıcı hale geldiğini fark etti. Ayrıca mesleği ile ilgili çok güzel bir çevre edindi; terapist olduğunda ise bu çevreden terapistlerle ZOOM üzerinden vaka tartışmaları yaptı.
Üçüncü sınıftan sonra terapi merkezinin kurucusu, Ayşe’ye “Bütçesi el verdiğince mesleği ile ilgili bulabildiği tüm seminerlere katılmasını ve okul bittikten sonra kullanabileceği materyaller satın almasını öğütledi.”

Ayşe, bir yılın sonunda master için ABD’de birkaç üniversiteden birden kabul aldı; bu üniversitelerden kendisine en uygun olanı seçti.
Amerika’da geçirdiği 2 yıllık master ve 3-4 yıllık doktora sürecinde harika bir terapist oldu; İngilizcesi o kadar akıcıydı ki ABD’de katıldığı kongrelerde yaptığı sunumlarda yabancı olduğu bile fark edilmiyordu. Master ve doktora süreci boyunca meslektaşlarından oluşan harika bir çevre edindi. Doktora sonrası Türkiye’de bir üniversiteden aldığı teklifi kabul etti. Daha ilk ayda farkını ortaya koydu; üniversite bünyesinde bir terapi laboratuvarı açtı; her fırsatta mesleği ile ilgili yabancı hocaları yüz yüze ya da ZOOM üzerinden öğrencileriyle buluşturdu. İşine aşık harika terapistler yetiştirdi. Mutluydu; seçilen değil seçen olmuştu; yaşamı kontrolü altına almış ve başkalarının filminde figüran olmak yerine kendi filminin senaryosunu yazmıştı; şimdi ise yapımcısı olduğu filmde başrol oynuyordu.
Şu an patronuyla maaş pazarlığı yapmakla meşgul!
Çünkü bu 5-6 yıllık sürede terapist sayısı her yıl katlanarak arttı ve şu an asgari ücretin biraz üzerinde bir maaşla çalışıyor.
Ali de olmak senin elinde Ayşe de!
Ayşe olmak, farklı olmak demektir.
Karar ver, nasıl bir yaşam istiyorsun?
Ali ve Ayşe’nin hikayeleri, terapi mesleğinde başarının sadece teorik bilgiyle değil, aynı zamanda sürekli öğrenme, uygulama ve adaptasyon yeteneğiyle mümkün olduğunu gösterir. Ayşe’nin hikayesi, mesleğine adanmışlık ve sürekli gelişim arzusunun, terapistler için nasıl bir fark yaratabileceğinin canlı bir örneğidir.
Bu hikaye, terapi mesleğindeki iki farklı yolculuğu anlatırken, mesleki gelişim ve başarının kişisel çaba, sürekli öğrenme ve adaptasyon yeteneğiyle yakından ilişkili olduğunu vurgular. Ali’nin Ayşe’den ilham alması ve kendi gelişim yolculuğuna çıkması, meslektaşlar arasındaki bilgi ve deneyim paylaşımının önemini de gözler önüne serer. Her iki terapistin hikayesi, mesleki yolculukta karşılaşılan zorlukların üstesinden gelmenin ve başarıya ulaşmanın mümkün olduğunu hatırlatır.
Kürşat ARIKMERT
DİLGEM Kurucu  – CEO
www.dilgem.com.tr

 
			 
			 
			 
			 
			